14 Nisan 2012 Cumartesi

Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için yaptığı resmi başvurunun üzerinden tam 25 yıl geçmiş.

Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için yaptığı resmi başvurunun üzerinden tam 25 yıl geçmiş. 14 Nisan 1987 yılında, o dönemki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyelik için başvuran Türkiye, müzakerelere ancak 2005 yılında başlayabilmişti. Kıbrıs sorunu ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin engellemeleri nedeniyle, süreç bugün artık neredeyse donmuş durumda.

Türkiye’nin AB sürecinde 1959 yılında beri hep bir çifte standart olmuştur. Batı Avrupalılar bugüne kadar Türkiye'yi hiçbir zaman, tam anlamıyla bir ortak olarak değerlendiremediler ve bugün de değerlendiremiyorlar. Ama bu demek değil ki tüm hata Avrupa tarafında. Türkiye’de de bu işler, inişli çıkışlı bir çizgi izledi siyaseten. Bugün baktığımızda, hükümetin iyice bu işten soğudu ortaya çıkıyor.

Türkiye kamuoyunun, AB konusunda hem kafa karışıklığı yaşadığı, hem de aldatılmış hissine sahip olduğunu gösteriyor.

Türkiye artık Avrupa’dan maalesef giderek uzaklaşıyor. Ya da işleri yarım yapıyor. Bir takım uyum yasaları çıkıyor ama artık Türkiye ‘a la carte' çalışıyor. O fiks menüyü , yani AB müktesebatının tümünü dikkate almıyor.

Türkiye artık başka coğrafyalara doğru da açıldığı için yepyeni bir dönem yaşıyor aslında. Çok güvenli. Hatta aşırı güvenli bana sorarsanız Avrupa’nın hoşuna gitsin diye veya Avrupa ilişkileri yeniden canlansın diye bir reform azmi yok. Türkiye’de yapılan işler, sadece ve sadece artık iç dinamikle gerçekleşiyor. Bunu görmek lazım. AB’nin, 2000-2005 döneminde olduğu gibi bir kaldıraç etkisi yok. Kalmadı. Ne yapılıyorsa buradaki dinamikle yapılıyor. O da bu kadar sınırlı oluyor. Bu yeni tavır, yeni kazanılan özgüvenle birebir ilişkili. Hükümet de bunu zaman zaman maalesef körüklüyor. Avrupa alaycılığa örnekler her geçen gün artıyor… Avrupa zor durumda…Avrupa'ya yardım edelim,…Avrupa’da neymiş gibi tuhaf bir yaklaşım giderek yaygın. Ama şunu da unutmamak lazım. Ben yine de son tahlilde Türkiyelilerin, Avrupa Birliği’nin norm, standart ve ilkelerinin kötü bir şey olmadığını, aksine kendi gelecekleri ve çocuklarının geleceği açısından çok hayırlı ve değerli standartlar olduğunu düşündüklerine inanıyorum.

Türkiye’nin sürecini kurtarmanın olmazsa olmaz koşulu, Türkiye’ye makul, altını çizerek söylüyorum, makul bir katılım yılı telaffuz etmektir. Ben yılardır, 2023’ün çok makul bir yıl olabileceğini düşünüyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı. Türkiye zaten daha önce hazır olamaz. Çok büyük bir ülke. Çok yapacak iş var. Zaten AB'de de önümüzdeki 2014-2020 bütçe döneminde, Türkiye’nin üyeliğini dikkate alan bir bütçe planlaması yapılmadı ve yapılmayacak da. Dolayısıyla Avrupalılar Türkiye’yi 2014-2020 arasında üye farz etmiyorlar. Zamanı iyi kullanabilmek için Türkiye’ye bu 2023 yılını artık telaffuz etmek gerekiyor. Çünkü bu perspektif olmadan, Türkiye’de işler yapılmıyor.