29 Haziran 2011 Çarşamba

Avrupa, Çin Flört'ü ve Yunanistan

Yunanistan'da ki protestoları yapan, iş bırakan, grev yapan Yunanların öfkesi anlaşılır. Ülkeleri iflas etmiş durumda ve durumun önümüzdeki on yılda dahi iyileşme gösterme umudu yok. Atina parlamentosunun oyladığı milyarlarca euroluk -rakamı net olarak bilmiyorum- tasarruf paketi şüphesiz sonuncu olmayacak. Yunan ekonomisi 40 yıl önceki haline gerilemiş durumda. Ülkedeki genç nüfusun yüzde 40’tan fazlası işsiz. Devlet borçları inanılmaz boyutlara yükseldi. Bizim coğrafyamızda çok gördüğümüz adam kayırma ve yolsuzluklarla küçük bir azınlık ödünç paralarla ceplerini doldurdu. Çalışan nüfusun büyük bölümü refahtan pay alamıyor. Ve şimdi daha da fazlasından vazgeçmeleri gerekiyor. Tek protesto yolunu grevlerde görüyorlar. Ama tek başına iş bırakma eylemleriyle ülke yeniden ayakları üzerinde durabilecek hale gelemez. Bildiğim kadarıyla AB sadece ülke içinden de destek gelmesi durumunda yardım eder. Atina’daki muhalefet bunu anlamak istemiyor. Blokaj politikasıyla iktidara yükselebilmeyi umuyor. Bu, ateşle oynamaktır. Aynı zaman da Yunanistan'ın destek beklediği borca batmış Avrupa, parasını hâlâ yaşlı kıtaya yatıracak Çin'in bunu iyilik olsun diye yapmadığını da bilmeliler. Burada sözkonusu olan sadece Çin’in Batı’nın yüksek teknolojisini elde etmesi değil, aynı zamanda  siyasi nüfuzunu artırması. Daha şimdiden insan hakları gibi hassas bir konu, ‘dev Çin piyasasındaki ekonomik fırsatlar’ şarkısının gürültüsü altında neredeyse duyulmaz oldu. Bağımlılık ne kadar artarsa Pekin'in kendine güveni de o kadar artacak, eleştirel sesler giderek kısılacaktır. İnsan haklarını ayaklar altına alanlar, güven değil, şüpheyi hak eder.

28 Haziran 2011 Salı

Lahey'de Kaddafi'ye Çıkan Tutuklama Kararı

Libya lideri Muammer Kaddafi, oğlu Seyfülislam ve istihbarat şefi Abdullah El Senusi hakkında Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin çıkardığı tutuklama kararı Kaddafi rejiminin içinde bulunduğu izolasyonu ve NATO önderliğindeki askerî müdahalenin meşruiyetini güçlendirecek olsa da, sorunun diplomatik müzakerelerle çözülmesini daha da zorlaştıracak gibi görünüyor. Bu uluslararası tutuklama emriyle, BM üyesi her ülkeden Kaddafi ve en yakın iki adamını adalete teslim etmesi bekleniyor. Dolayısıyla nesnel bakıldığında Kaddafi'nin artık herhangi bir ülkeye sürgüne gitme şansı da kalmadı. Ama dünyada teorik olarak kendini güvende hissedebileceği tek bir ülke kalmaması durumunda, Kaddafi'nin ölünceye kadar kararlı bir şekilde Libya'da savaşmaya devam etmesi tehlikesi de artacaktır. Köşeye sıkışmıştırılmış bir kedinin neler yapabileceğini göreceğiz.

20 Haziran 2011 Pazartesi

Suriye parçalanacak mı?


Duygusallığı bir kenara bırakıp Suriye de ki durumu kavramak için, geniş bir perspektif ile baktığımızda, durum sadece içsel olarak görülmemelidir. Sadece özgürlük ve demokrasi isteyen halkın arzusu değil Suriye de ki, durum biraz farklı. Misal olarak Suriye ve Mısır'ı karşılaştıracak olursak, başrol oyuncuları Mısır da içeridendi. Suriye de ise içeride ki oyuncuların yanı sıra Ürdün, Lübnan ve Türkiye’yi bile içinde sayabileceğimiz dışarıdan oyuncular. Ve bunların karşı tarafında bulunanların bir kısmı tarafından desteklenen sağ kanat radikaller bulunmaktadır.
Suriye bütünlüğünü tehdit ettiğine inandığı için, rejiminin destekçisi İran’dan aldığı cesaretle radikal sağcıların başı çektiği protestoları kan ile bastırmaktan da hiç çekinmediğini de görmekteyiz. Hiç şüphesiz ki şu an Türkiye sınırında iltica etmiş halkın yaşadığı bir dram.
Ancak jeopolitik bakıldığında Suriye nin Türkiye için önemi, bu bölge de gerçek bir güç olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Benim fikrime göre Türkiye, İran, Mısır ve ek olarak Suriye bu bölge de baş aktör olarak ABD ve Suudi ittifakına karşı durabilecek karakterdedirler. Türkiye'de iç politik dengelerin, seçimlerin sonuçlanması itibariyle oturmasından sonra, duruma olan bekle gör stratejisini bir kenara bıraktığını, Başbakan Erdoğan’ın da burada ki duruma ağırlık vereceğini şu an Beşir El-Esad’ın ordu başındaki kardeşinin görevinden alınmasını istemesiyle görüyoruz.
En büyük dış oyunculardan biri olan Suudi Selefiyyelere göre bakıldığında Suriye düşman, laik ve şeytandır. Suriye’nin Ürdün ile olan sınırına baktığınızda burada ki nüfuzun radikal Selefiyyelerden oluştuğunu görürsünüz. Aynı zamanda Lübnan’ın kuzeyinin de.
Suudi Arabistan’ın yeni bölge politikasına baktığınızda da düşman olarak İsrail’in görülmediğini, önceliğinin hem kendisi hem de ABD için bölgede en tehlikeli ve güçlü İran olduğunu, İran için önceliğin İsrail ve ABD olduğunu görebiliriz. Selefiyyeler için Suriye parçalanmalı, yeni düşman İran'a karşı kendi himayelerinde bölgeler oluşturulmalı. İran'a, Türkiye'ye ve Lübnan'a göre Suriye bütünlüğünü korumalıdır. Türkiye’nin insanlık adına geç kaldığını söyleyebiliriz. Ancak yönetim düşerse, ülkenin bölüneceği gerçeğiyle yüzleşilmelidir.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Birçok devletin model olarak gördüğü Türkiye politikasının, bölgeye uygunluğunun sınırlı olduğu

Türkiye, kendisini kategorilere sokma çabalarını boşa çıkarıyor. Aynı zamanda pek çok kategoriye de uyuyor, ama hiçbirine aslında tam olarak uymuyor. Bir yanda tam üyelik için AB ile müzakere ediyor, diğer yanda üyelik umudu eriyor. Bir yanda Milli Görüş'ten gelen muhafazakar bir Başbakan tarafından yönetilip, diğer yandan da kurumları ve halkın geniş kesimlerinin dünyeviliği ülkeyi dengede tutuyor. Daha dün Türkiye’nin İslam’ın etkisiyle Batı’ya sırtını döneceğini söyleyenler, şimdi Türk modelini Orta ve Yakın Doğu’daki kriz ülkelerine örnek gösteriyorlar. Sonuçta Türkiye, bölgedeki çoğu ülkenin sahip olmadığı dengeleri bulmuş durumda… İç dengenin temellerinden biri demokratik meşruiyet… Ülke, ordunun nüfuzunu azaltmayı da başardı… Bu başarılar, kayda değer bir ekonomik büyümeyle desteklendi. Yani Türk modeli pek çok faktörden oluşuyor. Dolayısıyla kopyalamak mümkün değil.